🪐 Deniz Kirliliği Ile Ilgili Dergi Yazıları

Deniz kirliliği, kimyasalların, partiküllerin, endüstriyel, tarımsal ve evsel atıkların denizlere girmesinin ve istilacı türlerin yayılmasının, gürültünün zararlı ya da potansiyel SosyalistDergi: 26 | Ahmet Ekinci | Belediyelerin Görev, Yetki, Sorumluluk ve İmtiyazları. Bu yazımı okumaya başladığınız tarihlerde, belediye seçimleri sonuçlanmış, hangi parti ve siyasi eğilimin insanları olursa olsun, seçtiğimiz kişiler, belediye sınırları içinde yaşayan tüm halka, yani hepimize; görevleri, yetki Derin deniz deşarjı işlemi, yeterli arıtma kapasitesine sahip olduğu mühendislik çalışmaları ile tesbit edilen alıcı ortamlarda denizin seyreltme ve doğal arıtma süreçlerinden faydalanmak amacıyla atıksuların sahillerden belirli uzaklıklarda deniz dibine boru ve difüzörlerle deşarj edilmesi olarak tanımlanıyor. Dalış etkinliğinin sonuncusu 26 Kasım’da yapılacak. 3 ile 7 metre arasındaki derinliğe kadar dalabilen balık adamlar, deniz dibinden birbirinden ilginç materyalleri gün yüzüne çıkardı. Çok sayıda araba lastiği, bisiklet, şişe, teknelerdeki usturmaça, kapela, brandalar ve seramikler de deniz dibinden çıkarıldı. Çağımız düşünür, şair ve yazarlarından Arif Ay önderliğinde okuyucusuyla buluşmaya devam eden Edep dergisi, 11. sayısı olan Ocak–2011 sayısıyla elimize ulaştı. Toplamda 8 sayfadan oluşan dergi, rengi ve tasarımıyla adeta dünün aşkı ile bugünün direncini bir araya getiriyor. Deniz kirliliği ile ilgili gazete ve dergi yazıları getiriniz.) BÖLÜM III. Ölçme-Değerlendirme • Bireysel öğrenme etkinliklerine yönelik Ölçme-Değerlendirme • Grupla öğrenme etkinliklerine yönelik Ölçme-Değerlendirme Denizcilikkültürümüz ile ilgili yazıları çeşitli dergilerde, özellikle Yelken Dünyası dergisinde yayımlanmaktadır. Kitapları arasında Yıldız Adları Sözlüğü, Kamûs-i Bahrî / Deniz Sözlüğü ve Ahmet Rasim Barkınay'ın Adalar Denizi Kılavuzu adlı eserinin çevirisi bulunmaktadır. Cevap Deniz kirliliği ile ilgili gazete ve dergi yazıları getiriniz. konusunun kısa ve farklı cevapları için TIKLAYINIZ. Marmara Denizi’nde kirlilik arttı. Türkiye’de en fazla nüfus yoğunluğu 24 milyon 465 bin 194 nüfus ile Marmara Bölgesinde. 24 milyonluk nüfusun 16 milyonu ise İstanbul’da yaşıyor. Đskenderun Samsun ve Trabzon gibi yoğun deniz trafiğinin yaşandığı kıyı-liman kentleri, petrol atıkları ve diğer atıklar tarafından yüksek oranda deniz kirliliği ile karşı karşıyadır. Deniz trafiğinden kaynaklanan kirlenmenin etkisi, diğer kirlilik parametreleri ile kıyaslandığında %11 gibi düşük bir Deniz kirliliği tüm dünyanın ve aynı zamanda ülkemizin de önemli problemlerinden biridir. Deniz kirliliği ile birlikte denizlerde istilacı türlerde artış Bu internet sitesinden tüm özellikleriyle faydalanabilmeniz için çerezler (cookie) kullanıyor. Bu internet sitesini kullanmaya devam ederseniz, çerez kullanımını kabul etmiş olursunuz. Konuyla ilgili daha fazla bilgi sahibi olmak için Gizlilik Politikamız sayfamızı inceleyebilirsiniz. Aşağıda deniz kirliliği ile ilgili gazete ve dergi yazıları kısaca olarak ele alacağız. Deniz kirliliği, en önemli çevre sorunlarından biridir. Deniz kirliliğinin nedenlerinden biri de kirliliğin %70 olarak karalardan denizlere doğru olmasıdır. Deniz kirliliği ile ilgili gazete ve dergi yazıları şu şekildedir: Esen, “Denizlerimiz nefes kadar vazgeçilmez bizim için z9u0. Oluşturulma Tarihi Eylül 30, 2020 0136Deniz kirliliği tüm dünyanın ve aynı zamanda ülkemizin de önemli problemlerinden biridir. Deniz kirliliği ile birlikte denizlerde istilacı türlerde artış görülmektedir. Yazımızda deniz kirliliği nedir ve canlıları nasıl etkiler, deniz kirliliği nedenleri ve nasıl önlenir çözüm yolları gibi bilgileri kirliliğinin önlenebilmesi için insanların bilinçlendirilmesi oldukça önemlidir. Denizlerin kirlenmesi dünyamızı tehdit eden önemli bir tehlikedir. Deniz Kirliliği Nedir ve Canlıları Nasıl Etkiler? Denizlerin kirlenmesinin en önemli sebebi karasal atıklardır. Denizlerin kirlenmesi; deniz ekosisteminin bozulması, balıkçılık faaliyetlerinin yapılamaması, insan sağlığının olumsuz etkilenmesi gibi sonuçlar doğurur. Deniz kirlilikleri çeşitli sebepler ile oluşabilmektedir. Denizler insan geleceğinin sürdürülebilmesi açısından oldukça önemlidir. Türkiye'nin üç tarafı denizlerle çevrilir. Ülkemizde deniz kirliliği ve kıyılardaki problemler ile savaşmaktadır. Deniz taşımacılıkları, sanayileşme, atıkların denizlere boşaltılması gibi sebepler yüzünden denizler günden güne kirlenmektedir. Tüm bunlara bir de denizlerde yaşanan kazalar eklenmiştir. Deniz kirliliği insanların doğrudan ya da dolaylı yollar ile atıklarını ve enerjilerini deniz kıyılarına bırakmaları ile oluşur. Denizlerdeki ekolojik yaşamın sürebilmesi için sulardaki oksijen miktarının yeterli seviyede olması ve suyun sıcaklığının canlıların yaşamasına uygun olması gerekir. Bunları belirleyen ise su yüzeyinin ilk milimetreleridir. Suda bulunan oksijenin büyük bir kısmı atmosferde bulunan oksijenden sağlanır. Atmosferde bulunan oksijen denizlerdekinden fazladır. Bu sebeple atmosferdeki oksijen su içinde yavaş yavaş çözünmektedir. Suda çözünen oksijen akıntıların da etkisi ile birlikte denizlerin farklı bölgelerine dağılmaktadır. Suda yaşayan canlıların en alt tabakalarını fotoplanktonlar ve fitoplanktonlardır. Bu canlılar fotosentez yapar. Fotosentezde en temel etmenlerden biri güneş ışığıdır. Eğer deniz yüzeyi kirli olursa güneş ışınları deniz içerisinde fotosentez yapan canlılara ulaşamaz. Deniz suyunun ısısı da ekolojik açıdan oldukça önemlidir. Deniz suyu hem atmosfer ile hem de güneş ışınları ile ısınır. Deniz yüzeyi kirlendiği zaman denizler yeterli ısıyı sağlayamaz. Bu da soğumalarına neden olur. Deniz Kirliliği Nedenleri ve Nasıl Önlenir Çözüm Yolları Denize atılan sigara izmaritleri, boş su veya meşrubat şişeleri, denizlerde bulunan platform ile boru hatları, gemi ve deniz araçları sebebi ile denizler her geçen gün kirlenmektedir. Denize açılan kanalizasyon hatları, gemiler ile küçük balıkçı motorları sebebi ile denizde yağ tabakaları da meydana gelir. Bu yağ tabakaları denizin yüzeyi kaplar ve ekosistemin bozulmasına sebep olur. Deniz kirlilikleri denizlerdeki doğal yaşamı oldukça kötü bir şekilde etkilemektedir. Buna örnek verecek olursak bir yosun denizlerin kirlenmesi nedeni ile ölürse o yosunu yiyerek beslenen balık da bundan olumsuz olarak etkilenir. Ekosistem birbirine bağlı bir zincir olduğu için zincirin bir halkası zarar gördüğü zaman diğer tüm halkaları da bundan etkilenerek zarar görür. Bunun önüne geçmek için çalışmalar yapılması oldukça elzemdir. Denizlere açılan kanalizasyonların atık su istasyonlarına boşaltılması gerekir. Bunun yanında fabrika atıkları da denizlere dökülmemelidir. Tüm dünyayı çevreleyen denizler çöp değildir. Bunların insanlara aşılanması gerekir. Bu konuda eğitimler verilmeli ve insanlar bilgilendirilmelidir. Sürekli plastik kullanımından dolayı denizlerde pek çok mikro plastik bulunmaktadır. Yapılan araştırmalara göre Pasifik okyanusunda bulunan atık plastik miktarı Texas kadardır. Deniz canlıları bunları yiyecek sanıp yemek de ve zarar görmektedirler. Bunun yanında bu çöpler fiziki olarak da canlılara zarar vermekte acı çekmelerine ve en kötüsü ölmelerine sebep olmaktadır. Denizlerin temizlenmesi ve yeni atıklar oluşmaması için insanları eğitmek ve bilgilendirmek oldukça önemlidir. Tüm insanlık bu konuda duyarlı davranırsa dünyada atık diye bir şey kalmaz ve deniz kirliliğinin de önüne geçilmiş olur. Bu yazımızda Deniz Kirliliği İle İlgili Gazete ve Dergi Yazıları paylaşacağız. Deniz kirliliği büyük önem taşıyan bir konu Dünyada her yıl yaklaşık milyon ton plastik atık okyanusa dökülüyor. Şimdi gazete ve dergi yazılarımıza göz atalım. 1 Deniz Kirliliği İle İlgili Gazete ve Dergi Yazıları Hong Kong’un gri kefal balıklarının yüzde 60’ı mikro plastik tüketiyor ve bazılarında 80 parça plastik fazla balık türü bu durumdan etkilendi. Greenpeace, bu tüketimin balıkların toksin seviyesini arttırabileceği konusunda uyardı. Bu toksinlerin, bizi özellikle de hamilelerde ve büyüme çağındaki çocuklarda potansiyel olarak kansere neden olduğu kanıtlandı. Hong Kong’un plajları, her metrekarede 5 binden fazla mikro plastik parça içeriyor. Bu ABD’den daha fazla. Hong Kong’da yaşayan 7 milyon insan, yıllık milyon ton atığa neden olmaktadır. Bunun üçte ikisi atıkların gömüldüğü alanlarda bulunuyor. Not Yeşil Barış ya da küresel ismiyle Greenpeace çevreyi korumak amacıyla kurulan bir örgüttür. 2 Deniz Kirliliği İle İlgili Gazete ve Dergi Yazıları Dalgıçlar, deniz kirliliğine sorununa dikkat çekmek amacıyla ellerine aldıkları çöp torbalarıyla İstanbul Boğazına daldılar. Denizin dibinden çıkanlar, görenleri adeta hayrete düşürdü ve bu kadar da olmaz dedirtti. Deniz Temiz Derneği yani Turmepa farkındalık için kolları sıvadı. Dakikalar içinde deniz tabanından torba torba çöp çıkardılar. Suyun altından onlarca şişe, cep telefonu hatta araba direksiyonu bile çıktı. Boğazdaki kirlilik canlıları olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor. Denizlerimizin temiz kalması için sizde destek olun. 3 Deniz Kirliliği İle İlgili Gazete ve Dergi Yazıları Denizlerde 150 milyon tondan fazla plastik bulunduğu tahmin ediliyor. Yani rakam çok büyük eğer kontrol edilmezse 7 yıl içinde balıkların 3’te 1’i kadar bu plastikle birlikte yok olup kirlilik her geçen gün artıyor. Denizlerdeki kirlilik deniz canlıları dolayısıyla da insan sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Yıl 2050’yi gösterdiğinde kirlenme bu kadar hızlı ve çabuk ilerlerse denizlerdeki plastik atık oranı balık oranından çok daha fazla olacak. Ülkemizde ve dünyada denizler için tehlike çanları çalıyor. Dünyada 300 milyon tonun üzerinde plastik üretiliyor bunların neredeyse yarısı denizlere dökülüyor. Deniz kirliliği İle İlgili Hikaye, Deniz kirliliği Hakkında Hikayeler Kısa Uzun Örnekleri Bir Tane Hazırladık. Deniz ve okyanuslar yeryüzünün 4’te 3’lük bir kısmıdır ve içinde bir çok canlı türünün yaşamasına olanak tanır. Bu canlı türlerini içeren denizler ek olarak insanlık için de beslenme kaynağı olabilir. Denizler sayesinde edindiğimiz balıklar ile omega 3 yağlarını vücudumuza alırız. Omega 3 gibi yağlar sadece balıklardan alınabilir ve denizler ayrıca iklimlerin de oluşumunda önemlidir. Bu sebeplerle denizler hayatımızda önemli bir yere sahiptir. İklimleri etkileyen, canlılara barınak olan denizlerin içinde balık, kabuklu canlı, yosun, alg, tek hücreliler gibi bir çok canlı türü bulunur. Bu deniz ürünleri ile ek olarak kozmetik malzemeler, temizlik ürünü gibi şeyler de üretilebilir. Denizlerden üretilen süngerler bir çok sektörde kullanılabilir, inciler ise takı ürünlerinde kullanılır. Ancak günden güne denizlerdeki kirlilik oranının artması sebebiyle canlı çeşitleri git gide azalıyor ve bazı türler ise yok oluyor. Sanayi artıkları, kontrolsüz yerleşim, bozulmuş kanalizasyon gibi sebeplerden dolayı denizlerdeki kirlilik artmaya devam ediyor. Kirliliğe sebep olan maddelerin başında ise denizlere atılan ve yıllarca çürümeyen plastik maddeler geliyor. Bu maddeler denizleri kirletmekle kalmayıp canlı türlerinin yaşamasını da engelliyor. Kirliliği artan denizlerimiz sadece atık su temizleme alanları, doğal kanalizasyon temizleme istasyonları ve insanların bilinçlenmesi ile temiz hale getirilebilir. Yaygın kanının aksine deniz çevresine en çok zarar veren kirlilik türü gemi/deniz kaynaklı kirlilik değil kara kökenli kirliliktir. Türkiye, Akdeniz ve Karadeniz’de deniz çevresi ve kıyı alanlarının korunması amacıyla kabul edilen uluslararası sözleşmelere taraftır ve kıyıdaş diğer ülkelerle birlikte, kara kökenli kirleticilerden kaynaklı kirliliği izlemek, değerlendirmek ve önlenmesine yönelik gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Bütün deniz ve okyanuslarda olduğu gibi maalesef çevre denizlerimiz de kronik kirlilikten payını alıyor. En son, Marmara Denizi’nde ortaya çıkan müsilaj deniz salyası sorunu deniz çevresinin korunmasıyla ilgili kaygıları daha da artırdı. Zira konunun uzmanlarına göre müsilaj kendiliğinden meydana gelen masum bir doğa hadisesi değil. Esasen müsilaj yeni bir sorun olmamakla birlikte, müsilajın görülme sıklığında, bilhassa 1980’lerden itibaren, istatistiki olarak ciddi bir artış trendi gözlendiği belirtilmekte. Küresel iklim değişikliği nedeniyle oluşan sıcaklık anomalileri ve deniz suyu sıcaklığının aşırı artmasının tetiklemesiyle önümüzdeki yıllarda Akdeniz Havzası’nda müsilaj sorununun artarak devam etmesinin beklendiği ifade ediliyor. Bu durum müsilajın olası sosyoekonomik sonuçları itibarıyla endişe verici. Nitekim sahil şeritlerinde yaşayanların refahı ve sağlığı deniz çevresinin korunmasına bağlıdır dersek hiç de abartmış olmayız. Geçmişte münferit olarak meydana gelen müsilajın gözle görülür şekilde çoğalmasının ve devasa tabakalar halinde geniş alanları kaplamasının en önemli nedenleri olarak ise yanlış atık yönetimi uygulamaları ve küresel ısınma gösteriliyor. Bilim adamları müsilajın olağandışı artışını tetikleyen üç faktörün Marmara Denizi’nde bir araya geldiğini belirtiyor. Bahse konu faktörler; arıtılmaksızın denize doğrudan yönlendirilen atık sular nedeniyle denizdeki azot – fosfor yükünün aşırı artması, deniz suyu sıcaklığının küresel ısınmayla birlikte yükselmesi ve yine iklim değişikliği nedeniyle deniz şartlarının durağanlaşması olarak özetleniyor. Bu bağlamda, İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı OECD tarafından 2008’de yapılan bir çalışmada, kara kökenli kirletici atık miktarının kıyılarımız üzerinde o dönemde dahi önemli bir baskı uyguladığı tespiti yapılmış olması dikkat çekiyor. Yaygın kanının aksine, deniz çevresine en çok zarar veren kirlilik türü gemi/deniz kaynaklı kirlilik değil kara kökenli kirliliktir. Kara kökenli kirliliğin ana unsurlarını ise atık sular, endüstriyel deşarj ve tarımsal atıklar oluşturmaktadır. Yine başlıca kirleticiler arasında plastik, besin tuzları, ağır metaller, kalıcı organik maddeler, sedimanlar, petrol türevleri ve radyoaktif atıklar gösterilmektedir. Bunlara hava kirliliği de eklendiğinde kara kökenli kirliliğin deniz kirliliğinin yüzde 80’nine tekabül ettiği tahmin edilmektedir. Kara kökenli deniz kirliliği, esasen sahil bölgelerinde yaşayan nüfusun ve sanayi tesislerinin oransal olarak aşırı olmasından ve kıyı şeritlerinin bunu taşıyacak kapasitesinin olmamasından kaynaklanıyor. Bilhassa küresel nüfusun yaklaşık yüzde 40’ının kıyı bölgelerinde yaşadığı ve mevcut nüfus artış hızı göz önüne alındığında yakın gelecekte kara kökenli faaliyetler nedeniyle deniz kirliliğinin giderek daha büyük bir sorun teşkil edeceği aşikâr. Ülkemizde kara kökenli kirliliğin en çok Marmara Denizi’nde etkili olduğu belirtilmektedir. Bunda hem Marmara Havzası’ndaki sanayi tesislerinin yaygınlığı hem yoğun kentleşme hem de Marmara’nın diğer çevre denizlerimize kıyasla kapasitesinin daha sınırlı olması da rol oynuyor. Takriben 25 milyon vatandaşımızın yaşadığı Marmara Havzası’ndaki mevcut kümelenme, evsel ve endüstriyel atıkların miktarını da önemli oranda artırıyor. Tabiatıyla, kapalı ve yarı kapalı denizler okyanuslara nazaran daha sığ ve durağan olduklarından kara kökenli deniz kirliliğinden daha fazla etkileniyorlar. HUKUKİ ÇERÇEVE Özellikle az gelişmiş ülkelerde kara kökenli kirliliğin azaltılmasına yönelik düzenleyici çalışmalar, ekonomik maliyeti yüksek bulunduğu için tercihe şayan bulunmuyor. Ancak bu lakayıtlığın söz konusu ülkelerin kıyılarındaki deniz hayatını bitme noktasına getireceği hususu göz önüne alındığında, uzun vadede konuya kayıtsız kalan ülkelerin çok daha büyük faturalar ödemesi kaçınılmaz. Uluslararası Çevre Hukuku’nun en temel ilkelerinden birisi olan ve teamül hukukunu da yansıtan “kendi malını başkasına zarar vermeden kullan” ilkesi doğrultusunda devletler, kendi ülkelerine ilişkin egemen haklarını diğer ülkelere zarar vermeyecek şekilde kullanmakla yükümlü. Nitekim 1972 Stockholm ile 1992 Rio deklarasyonlarında anılan ilkeye atıfla, BM şartı ve uluslararası hukuk uyarınca, devletlerin faaliyetlerinin başka ülkelere ve açık deniz alanlarında çevreye zarar vermemesi gerektiği kayıt altına alınmıştır. KARA KÖKENLİ KİRLİLİĞİN ÖNLENMESİ VE BM DENİZ HUKUKU SÖZLEŞMESİ Hâlihazırda kara kökenli kirliliğin önlenmesine ilişkin küresel ölçekte bazı yükümlülükler ihtiva eden yegâne bağlayıcı hukuki enstrüman BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’dir BMDHS, 1982. Bu bağlamda, BMDHS’nin 192. Maddesi deniz çevresinin korunmasına ilişkin genel bir yükümlülük getirmektedir. Keza BMDHS’nin 194. Maddesi deniz çevresinin korunması ve her türlü kirliliğin önlenmesi bağlamında genel bir atıf yaptığı cihetle, kara kaynaklı kirlilik de bu kapsamda değerlendirilmektedir. Yine aynı maddede, devletlerin kendi ülkelerindeki faaliyetlerinin başka devletlere ve ülkelerin kendi ulusal deniz yetki alanlarının ötesinde deniz çevresine zarar vermeyecek tarzda her türlü önlemi almakla yükümlü olduğu belirtilmektedir. Daha da mühimi, BMDHS’nin 207. Maddesi uyarınca devletler kara kökenli kaynaklardan deniz çevresinin kirlenmesinin önlenmesi, azaltılması veya kontrol altına alınması amacıyla, uluslararası standartları göz önünde bulundurmak suretiyle, ulusal mevzuat oluşturmakla mükellef kılınmışlardır. Öte yandan, BMDHS yalnızca bir çerçeve sözleşme nitelinde olduğundan mütevellit taraf devletlerin bahse konu düzenlemelere riayet etmesini mutlak surette temin edecek bir mekanizması bulunmamaktadır. Ayrıca, mezkûr sorun daha ziyade kara kökenli olduğu cihetle bu çerçevede Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün IMO doğrudan bir düzenlemesi de bulunmamaktadır. Diğer taraftan kara kökenli deniz kirliliğini önlemeyi matuf ancak bağlayıcı olmayan tavsiye niteliğinde birçok deklarasyon ve kılavuz belge de kabul edilmiştir. AKDENİZ VE KARADENİZ’DEKİ BÖLGESEL DÜZENLEMELER Kara kökenli deniz kirliliğiyle mücadele küresel ölçekte zayıf kaldığı cihetle daha ziyade bölgesel bazda düzenlenmektedir. Bu kapsamda, deniz çevresinin kara kökenli kirleticilerden korunmasına müteallik birçok bölgesel anlaşma bulunmaktadır. Ülkemizin de içinde yer aldığı, Akdeniz ve Karadeniz havzalarında yoğunlaşan nüfusa bağlı çevre sorunları ile kıyı kirliliği önemli boyutlara ulaşmış ve uluslararası iş birliğini elzem hale getirmiştir. Ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası, küresel iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı en kırılgan bölgelerden biri olarak gösterilmektedir. BM Çevre Programı tarafından oluşturulan bölgesel deniz programlarının ilki olan Akdeniz Eylem Planı 1975 yılında oluşturulmuştur. Bahse konu EYLEM Planı 1976 yılında kabul edilen Barselona Sözleşmesi ile yasal bir çerçeveye oturtulmuştur. Yine bu kapsamdaki çalışmaların hukuki temelini teşkil etmek üzere hazırlanan “Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi – Barselona Sözleşmesi” 1976 yılında kabul edilmiştir. Barselona Sözleşmesi, 1995 yılında, deniz çevresinin yanı sıra kıyı alanlarını da kapsayacak biçimde genişletilmiş ve sözleşmenin adı “Akdeniz’in Deniz Ortamı ve Kıyı Bölgesinin Korunması Sözleşmesi” olarak değiştirilmiştir. Ülkemiz, yeniden düzenlenen Barselona Sözleşmesi’ni 2002 yılında onaylamıştır. Barselona Sözleşmesi bağlamında, taraf devletler kendi sınırları içinde bulunan alanlardan kara kökenli kirliliği önleme, azaltma ve mücadele etme konularında bütün uygun tedbirleri almakla mükelleftirler. Sözleşmenin eklerinden birisi ise “Akdeniz’in Kara Kökenli Kaynaklardan ve Faaliyetlerinden Dolayı Kirlenmeye Karşı Korunması Protokolü”dür. Ülkemiz, ayrıca 1992 yılında kapalı deniz niteliğinde olan Karadeniz’in korunması ve rehabilitasyonu için, Barselona Sözleşmesi’nden ilham alınarak oluşturulan, Karadeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi Bükreş Sözleşmesi ve eki Karadeniz Deniz Çevresinin Kara Kökenli Kaynaklardan Kirlenmeye Karşı Korunmasına Dair Protokol’e taraf olmuştur. Bükreş Sözleşmesi çerçevesinde ülkemiz, Karadeniz’e kıyıdaş diğer ülkelerle birlikte, kara kökenli kirleticilerden kaynaklı kirliliği izlemek, değerlendirmek ve önlenmesine yönelik gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. ÜLKEMİZİN ÇABALARI Eşsiz coğrafi konumu dolayısıyla Türkiye, Akdeniz ve Karadeniz’de deniz çevresi ve kıyı alanlarının korunması amacıyla kabul edilen her iki bölgesel sözleşmeye de taraftır. Ayrıca, Bükreş Sözleşmesi sistemi çerçevesinde, kara kökenli kirleticilerin kontrolüne ilişkin kıyıdaş devletler arasında bölgesel eşgüdümü sağlamakla görevli Karadeniz Komisyonu Daimî Sekretaryası’na da İstanbul ev sahipliği yapmaktadır. kilometrelik kıyı şeridimizin kara kökenli deniz kirliliğinden korunması amacıyla, ülkemizin de taraf olduğu bölgesel sözleşmeler ve protokoller ile ulusal mevzuatımız doğrultusunda, özellikle son 20 yıldır bazı çalışmalar yapılmaktadır. Örneğin bu çerçevede, 2005 yılında, hazırlanan “Kara Kökenli Kirlilik Kaynaklarına ilişkin Ulusal Eylem Planı”, daha sonra 2016-2018 yılları arasında “Denizlerimizin Kara Kökenli Kirleticilere Karşı Korunmasına Yönelik Ulusal Eylem Planı” adıyla güncellenmiştir. Bu çerçevede, başlıca kara kökenli kirlilik kaynakları tespit edilmiş ve bir dizi mevzuat değişikliği yapılması da önerilmiştir. Ancak bu konuda daha fazla mesafe katedilmesi gerektiğini son müsilaj hadisesi göstermiş oldu. İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi’nden oluşan Türk Boğazlar sisteminin, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan yegâne suyolu olarak sahip olduğu stratejik önem tartışılmaz. Ayrıca, iç deniz statüsündeki Marmara Denizi, önemli bir ekosisteme de sahiplik yapmaktadır. UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası olarak kabul edilen ve binlerce yıllık tarihe sahip İstanbul’un görkemli mazisini yansıtan mekânlarının arasından kıvrılarak geçen hayat suyu Marmara’da deniz çevresinin korunmasının önemi izahtan varestedir. Sevgili dostlar, bir yarımada devleti olan ülkemiz açısından taşıdığı özel önem çerçevesinde yaz ayları boyunca bu köşede deniz kirliliğinin önlenmesine ilişkin uluslararası sözleşmeleri ve bunların uygulamaya dönük veçhelerini ele almaya devam edeceğim.☸ Post Views Bu yazımızda Deniz Kirliliği İle İlgili Gazete ve Dergi Yazıları paylaşacağız. Deniz … Yazımızı arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz.

deniz kirliliği ile ilgili dergi yazıları